MarkaWorld.com

FRANSA’NIN OSCAR ADAYI “MUSTANG” 23 EKİM’DE SİNEMALARDA

FRANSA’NIN OSCAR ADAYI “MUSTANG” 23 EKİM’DE SİNEMALARDA
16 Ekim 2015 - 9:43 'de eklendi ve 2857 kez görüntülendi.

Dünya prömiyerini geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde yapan, sonrasında katıldığı tüm festivallerden de ödüllerle dönen Deniz Gamze Ergüven’in yönettiği Mustang filmi Fransa’nın yabancı dilde Oscar adayı oldu. 23 Ekim’de Türkiye’de vizyona girmeye hazırlanan film, daha önce vizyona girdiği Fransa’da bugüne kadar 450.000 kişi tarafından izlenerek büyük bir başarıya erişti.

mustang_2

Senenin en iddialı Fransız yapımlarını geride bırakarak Fransa’yı Oscarlarda temsil etmek üzere seçilen Mustang’in son dört rakibi arasında, bu senenin Altın Palmiyeli filmi Jacques Audiard’ın Dheepan’ı, Stéphane Brizé’den La loi du marché, Catherine Corsini’den La Belle Saison ve Xavier Giannoli’nin yönettiği Marguerite yer alıyordu.

Bir Karadeniz kasabasında büyükanneleriyle yaşayan, büyüme çağındaki 5 yetim kız kardeşin maruz kaldıkları toplumsal baskıya karşı kendi yöntemleriyle direnişlerini ve özgürlük arayışlarını masalsı bir tonla anlatan filmin başrollerinde Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan, Nihal Koldaş ve Ayberk Pekcan yer alıyor.

Toronto Film Festivali’nde de gösterilen ve büyük beğeni toplayan film 5 ayda katıldığı festivallerden 10 ödülle döndü. Son olarak Gürcistan’da gerçekleştirilen Batum Uluslararası Film Festivali’nde filmin başrollerindeki 5 kadın oyuncu En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülürken, film de Jüri Özel ödülünün sahibi oldu. Türk-Fransız-Alman-Katar ortak yapımı Mustang, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirmiş ve dakikalarca ayakta alkışlanmıştı.

Filmin gösteriminden sonra, Cohen Medya Grubu tarafından Kuzey Amerika’daki dağıtım hakları satın alındı. Cohen Medya Grubu CEO’su Charles S. Cohen film hakkında; “Deniz Gamze Ergüven’in çok kendine has bir sesi var ve biz kendisinin bu zengin, şaşırtıcı ve önemli filmini Amerikan izleyicisine sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Mustang kesinlikle Cohen Medya Grubu’nun dağıtımını yapmaktan mutluluk duyacağı türden kışkırtıcı ve sanatsal bir film” açıklamasında bulundu.

Mustang hakkında dünya medyasının yanısıra Türkiye’de de oldukça çok haberler yayınlandı. Film, yönetmeniyle, oyuncularıyla büyük övgülere layık görüldü.

mustang_3

Cumhuriyet’te Mehmet Basutçu şunları yazdı:

Cannes, heyecan veren, sinefil belleklerde silinmez izler bırakmayı başaran filmler geçididir aslında ama, bazi filmler, bazı yüreklerde daha fazla heyecan uyandırır, daha derin izler bırakırır, daha gönülden alkışlanır. Deniz Gamze Ergüven’in (1978), festivalin “Yönetmenlerin 15 Günü” adlı bağımsız yan bölümüne seçilen “Mustang”ı, işte bu tür bir film. Çok farklı düzeylerde de olsa, geçen yıl “Kış Uykusu”nu izlerken yaşadığım duygulara koşut bir çoşkuyu yaşayarak çıktım gösterimden.

Bir başkaldırı öyküsü

“Mustang”, herşeyden önce sağlıklı bir başkaldırının öyküsü. Umut dolu bir haykırış. Her tür baskıya karşı direnmeye çağrı. Alabildiğine gerçekçi, bir o kadar da idealist sağlam senaryosuyla incelikli bir toplumsal analiz. Son derece başarılı oyuncu yönetimiyle, duygusallıktan uzak duran duyarlı diliyle, farklı sinefil göndermeleri başarıyla kotaran özgün mizanseniyle, didaktizmin tuzağına düşmeden tavır alan, dik duran, cesur bir film…

Baskıya, filmin adını aldığı özgürlük simgesi at cinsi kadar alerjik olan genç kızlar içinde en kararlısı, girişken küçük Lale (olağanüstü bir yorum sergileyen Güneş Nezihe Şensoy), evlenmeyi reddeden diğer ablasıyla birlikte ev hapsinden kurtulup İstanbul’a kaçacak ve sınıf öğretmeninin yanına sığınacaktır… Bu son ayrıntı bile, Türkiye’nin sürüklenmek istendiği ortaçağ karanlıklarına karşı direnişin en önemli kalesinin laik eğitim olduğunu vurgulamakta…

mustang_4

T24 İnternet gazetesinde Yonca Talu’nun sorularını yanıtlayan yönetmen Deniz Gamze Ergüven şunları söylüyor:

Beni en çok rahatsız eden şeylerden biri kadınların sürekli çirkin bir biçimde cinselleştirilmesi. Ve bunun çok erken yaşta başladığını biliyorum, yani kızların daha kadın bile olmadan, çocuk yaşta bu muameleyi gördüğünü. Filmdeki Lale karakteri gibi ben de kız kardeşlerimin en küçüğüydüm, dolayısıyla bu meselelerden çok erken yaşta haberim oldu. Ama filmde gördüğünüz sahne bunun yaşandığı tek an değil, öyle başka bir sürü olay oldu, ama sanırım bende en büyük izi bırakan o sahne olmuştur. Sonra filme Türkiye’de duyduğum başka bir sürü hikâyeyi de kattım, mesela okul müdürlerinin, kızların artık merdivenleri erkekler eşliğinde çıkamayacağını söylemesi gibi. Ben bu tür ahlaki demeçlerin bir duruluk çağrısı olduğuna inanmakta zorluk çekiyorum çünkü bu bana göre tam tersine her yerde cinsellik görmeye varıyor. Aynı bakış açısı, başörtülü kadına da cinsellik, cinsiyet açısından bakıyor.

… Mesela Selma’nın gerdek gecesi çarşafa kan gelmeyince hastaneye götürüldüğü sahne gerçek. Ankara’da merkeze yakın bir devlet hastanesinde çalışan biri anlatmıştı. Düğün sezonlarında, yani ilkbaharda ve yazın çok rastladığı bir durummuş, aynen polis çevirmeleri gibi. Şüpheci aileler gelip gelinlerinin bakireliğini kontrol ettiriyormuş. Örf ve âdet sahnelerinden söz edecek olursak, gazetede her gün yayınlanan haber modellerinden ve bakirelik raporu gibi sıkça karşımıza çıkan kalıplardan uzaklaşmak istedim. Bunları kimin hangi yetkiyle yazdığını hep merak etmişimdir. Ve bu konularda bilgili olduğunu düşündüğüm insanlara sorular sorarak yüzeyin altındaki gerçekliği keşfetmeye çalıştım. Sonra benim için asıl önemli olan şey kızları farklı pozisyonlarda çekebilmekti, yani vücutlarını illa cinsellikle bağdaştırmadan da onlara bakılabileceğini göstermek.

imgo

– Peki kızların öyküsünü bir masala benzetme arzusu ve merkezine Lale’nin masumiyetini yerleştirme fikri nasıl doğdu?

Başlangıçta, gerçek hikâyelerden ve bugün sinemada çok baskın olan natüralizmden uzaklaşma ihtiyacı vardı, çünkü neticede bu çok karanlık bir mevzu ve bir tür ışıltı katmak gerektiğini hissettim. Ama tabii kızların durumu o kadar gerçek ki, karakterleri bu gerçekliğe hapsetmek istemedim. Ve tabii bu kızları birer kahraman olarak gösterme arzusu da vardı, mesela mide bulandırıcı bir şey yapmakla suçlandıktan sonra Nur’un “O zaman kıçımızın değdiği sandalyeler de mide bulandırıcı!” diye haykırarak sandalyeleri kırması gibi. Sonra masalsı bir anlatıma yönelme isteği oyuncularla bir araya geldiğimizde iyice belirginleşti. Yani bu kızları beş kafalı bir kadınlık canavarı gibi resmetmek istedim, kalçalarına kadar uzanan, at yelesini andıran saçlarıyla sanki başka bir dünyanın yaratıklarıydılar benim için.

– Kamera kızları kendi masumiyetlerine yakın bir masumiyetle çekiyor, yani filmdeki biçimsel arayış bizzat bu masumiyeti yansıtıyor. Sizin de dediğiniz gibi, trajedi ile komedi arasında sağlanan denge filme bir tüy hafifliği kazandırıyor.

Bence bir yönetmenin kamera kullanımında dünyaya bakışının özünü bulabilirsiniz. Jean-Claude Brisseau’nun Mahrem Şeyler filminin ilk karelerini anımsıyorum, mesela orada kadınları çekme şeklinde hemen kaygılandırıcı bir bakış sezinlemiştim. Ama benim için tam tersi söz konusuydu. Yani ben bu kızların özgürce hareket eden bedenlerini en yakından yakalamak istedim, kameranın da aynı özgürlüğe sahip olmasını, bu kızları oldukları gibi, kaygısız ve masum çocuklar gibi çekmek istedim.

– Mustang Türkiye’nin ağır bir gerçekliğine parmak basarak sinemanın bugün her zamankinden acil olan hatırlama ve hatırlatma görevini yerine getiriyor. Bu açıdan filmin Türk seyircisine ulaşabilmesi herhalde sizin için bir öncelik, değil mi?

Türkiye’de gittikçe çoğalan sansür olayları tabii ki aklımı kurcalıyor. Ama burada tepkisinden korktuğum bir iki kişiden sıcak cevaplar gelmesi ülkede hâlâ sağlıklı bir zihniyet olabileceğini hissettirdi. Diyelim ki kıyamet koptu ve -öyle olacağını hiç sanmıyorum ama- film sansürlendi, yine de izlenmesini engellemek mümkün değil, çünkü bildiğimiz gibi bugün filmler internet üzerinden her tarafta izlenebiliyor. Ne olursa olsun filmin yaşamayı sürdüreceğine inanıyorum ve Türkiye’nin sağlıklı bir kesimi tarafından kollanacaktır. Film bir insani gerçekliği yansıtıyor ve gözlerini ne kadar kapatsan da o gerçeklikten kaçamazsın. İnsanlar bu filme karşı istedikleri tavrı alabilirler ama barındırdığı gerçeklik gün gibi açık. Gezi sırasında atılan bir tweet vardı: “O kadar haklıyız ki!” Ve filmdeki kızlar için de aynı şey geçerli. O kadar haklılar ki, haklı olmadıklarını söylemek mümkün değil.

mustang_5

Hürriyet’te Yenal Bilgici’nin söyleşisi de oldukça ilginç konulara değiniyor:

“Filmin bu kadar kabul görmesinin ardında, sinemada çok rastlamadığımız bir figürün merkezde durması yatıyor. Akıllı kadın figürünün…” diyor. “Anlatılan hep erkeklerin hikâyesi çünkü. Sinemada iki kadın bir arada olduğu zaman bile bir erkekten konuşuyor; istatistiklerle sabit. New York’a ayak bastığımda sanki çocukluğum orada geçmiş gibi gelmişti. Sokaklarını, evlerini plan plan biliyordum. Oralarda geçen yüz, iki yüz film izlemişimdir. Erkeklik de New York gibi işte. Hep aynı hikâyeler. Kadının hikâyeleriyse tepenin ardında, yolu olmayan, hizmet gitmeyen köyler gibi.” Yeni anne olmuş Ergüven. Kadınlığa dair hiç anlatılmamış ayrıntıları kendisinin bile yeni yeni keşfettiğini söylüyor. “Sanat da siyaset de erkeklerin gözünden anlatılıyor. Emzirme sahnesi hemen hemen yok mesela sinemada. Ingmar Bergman’ın Yedinci Mühür’ünde gördüm sadece.”

Kadınları anlatmak Ergüven için bir hayat pratiği.  Filmin anlatıcısı Lale gibi, kendisi de büyük bir kadın topluluğunun oluşturduğu, geniş bir ailenin en küçüğüymüş… Tutucu bireyleri de varmış ailesinin, son derece kafası açık, özgür bireyleri de.   İki uç bir arada. Türkiye gibi biraz.
Adını, Amerikan çayırlarının yabani, özgür atlarından alıyor Mustang… Önünde keyfince koşabileceği geniş bir alan var.

Türkçe bir film nasıl Fransa’dan aday olabiliyor? Bunun sebebi yapım süreci. Mustang, Türkiye-Fransa-Almanya-Katar ortak yapımı. Aslında Türkiye’den aday olmak için de başvurmuş Mustang. Ama zaten çok umutlu olmadıklarını anlatıyor Ergüven. “Bizim aday gösterilmeyeceğimize dair sinyaller almıştık, şaşırmadık. Türkiye’den ‘hayır’ gelmesini takip eden 24 saat içinde Fransa’da seçildik zaten.” “Türkiye’de kıymetimi bilmediler” diye düşünüp düşünmediğini soruyorum.  “‘Hiçbir zaman illa biz olmalıyız’ demedim, yapılan seçime büyük saygı duyuyorum” diyerek yanıt veriyor. “Belki biraz daha stratejik davranılabilirdi. Sonuçta bu uzun bir yarışmanın ilk ayağı. Liste daha da kısalacak. Oscarlar’a kalabilmek için filmin ABD’de bir çıkış yapması lazım. Bunun için de bu işi orada sürdürecek bir ekip gerekiyor. Cannes’dan sonra Mustang’e ABD’den çok yoğun bir ilgi oldu; bizimle çok ilgilendiler. Dağıtım hakları alındı, orada da gösterilecek. Yani Türkiye’nin filmi olarak katılmak yetmiyor, Türkiye ve ABD arasında, iki ülkenin sineması arasında bir diyalog kurmak gerekiyor. Sonuçta Fransa stratejik davrandı. Bu, romantik bir seçim değil.”

imgo-1

Ödüller:

  • Cannes Film Festivali – Europa Cinemas Label ödülü
  • Odessa Film Festivali – Büyük Ödül ve En İyi Yönetmen Ödülleri
  • 18. Guanajuato Film Festivali – Mansiyon Ödülü
  • World Cinema Amsterdam Festivali – Mansiyon Ödülü
  • 21. Saraybosna Film Festivali – En İyi Film Büyük Ödülü, En İyi Kadın Oyuncu (Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan) ve Seyirci Ödülleri
  • Batum Uluslararası Film Festivali – En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan) ve Jüri Özel Ödülü

 

MUSTANG

Künye

Yönetmen: Deniz Gamze Ergüven

Senaryo: Deniz Gamze Ergüven, Alice Winocour

Oyuncular: Güneş Nezihe Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan, Nihal Koldaş, Ayberk Pekcan

Yapımcılar: Mine Vargı, Charles Gillibert

Görüntü Yönetmeni: David Chizallet, Ersin Gök

Kurgu: Mathilde Van de Moortel

Müzik: Warren Ellis

Oyuncu Seçimi: Harika Uygur

Yönetmen Biyografisi

1978 Ankara doğumlu Deniz Gamze Ergüven, Fransa’da Tarih ve Edebiyat bölümlerini bitirdi, Johannesburg’da Afrika Tarihi master’ı yaptı. Ardından Fransa’nın saygın sinema okullarından La Fémis’te yönetmenlik eğitimi aldı. Mezuniyet filmi “Bir Damla Su” Cannes’a seçildi, Antalya Altın Portakal en iyi kısa film ödülünü kazandı ve uluslararası festivallerde ödüllendirildi. Mustang yönetmenin ilk uzun metraj filmidir.

 

Fransa’nın Oscar Adayı Türk Filmi Mustang’i İzlemeniz İçin 12 Neden:
http://onedio.com/haber/oscar-adayi-turk-filmi-mustang-i-izlemeniz-icin-12-neden-606455

 

Mustang Filmi Oyuncuları NTV’de | Gece Gündüz | 21 Ekim 2015:
mustang_son

 

 

imgo

SON DAKİKA HABERLERİ
hali
İLGİLİ HABERLER