Mimar Alper Derinboğaz, mevcut kent dokularının ve çevre verilerinin ön planda olduğu, bağlamlarından kopuk olmayan ve kamusal alan vurgusu güçlü, çağdaş projeler tasarlıyor. Multi-fonksiyonlu bir yapı grubundan kentsel bir mekanda kurgulanan enstalasyona, tüm projelerinde kamusal ve özel alan bağlantılarını irdelemeye özen gösterdiğini ve bu dengeyi optimum ölçüde kurguladığını vurgulayan Alper Derinboğaz, insanların belirli mekanlarda nitelikli toplumsal ilişkiler kurma olanaklarına sahip olması gerektiğini söylüyor ve birlikteliklerin kurgulandığı kamusal alanların, projeye kattığı simgeselliğin altını çiziyor.
Farklı niteliklerde birçok ödüllü projeye imza atan Salon kurucusu Alper Derinboğaz, mimari projelerin çoğu zaman ‘yer’i kutsamak için değil, o ‘yer’i oluşturmak ve tariflemek için bir ihtiyaç olarak doğduğunu söylüyor ve bunun için de o projenin, bulunduğu coğrafyayı, kenti ve lokasyonu iyi anlaması, ardından alternatif stratejilerin geliştirilmesi adına katkı koyması gerektiğini irdeliyor. Mevcut olan mimariyi kavramanın ve değerlerini genişletmenin, yaşayan çevreyi tekrar belirlemeye, yeni ve yoğunlaştırılmış deneyimler oluşturmaya olanak tanımanın öneminden bahseden Alper Derinboğaz, bir mimari projenin meydana getirdiği kamusal alan ve özel alan dengesinin de, önemli bağlamların birlikteliğini optimize etme adına büyük önem taşıdığını şu şekilde vurguluyor: “Yerleşim birimleri arasında yer alan alanlar için tasarlanan projelerde, çevreyle kurulan bağın o projeye kattığı değer kaçınılmazdır. Bu özellik projenin etkisinin hem kentsel bağlamda, hem de tekil bakış açısında artmasına yardımcı olur ve birlikteliklerin kurgulandığı kamusal alanların, o projeye kattığı simgesellik ön plana çıkar. Biz bu açıdan yaklaşıldığında, içe dönük merkezler tasarlamak yerine, sosyal yönü kuvvetli, kente ve kullanıcısına katkı koyan dışa dönük yapılar/merkezler tasarlamayı tercih ediyoruz.”
Salon bünyesinde geliştirilen projelerdeki inovatif yaklaşımların ve mekansal deneyimlerle bütünleşen tasarımların, kamusallığa olanak tanıyan bir biçimde şekillendiğini ve bu tür kullanımların ancak aidiyet hissinin güçlenmesiyle mümkün olabileceğini söyleyen Alper Derinboğaz, farklı fonksiyonlarda ve ölçeklerde tasarladığı projelerle ilgili, “İnşa edilmiş sınırlar arasındaki kentsel mekanlar, duvarlar, kapılar veya güvenlik bariyerleri boş alanları tanımlıyor. İçerisi ve dışarısı, ‘ben’ ve ‘öteki’ arasında keskin bir ayrımı olan bir şehir… İstanbul bağlamında insanların kendilerine ait olduğunu hissetmedikleri bu önemli kamusal mekanların aslında kamunun, hatta daha da önemlisi toplumların yaratıcısı olması ironiktir. Bu mekanlar kolektif belleklerimizi daha iyi inşa edebilir, bir özgürlük hissi yaratabilir ve kentle paylaşılan perspektifler getirebilir”, şeklinde yorum yapıyor.
Buzun Zerreye Yolculuğu: Mekanist Towers
Salon tarafından çevresel bağlamların ışığında tasarlanan Mekanist Towers, kentsel verilerin proje yerleşimi ve alternatif geometri arayışındaki kütle yaklaşımına zengin bir altyapı olarak kullanıldığı, uygulanacağı lokasyonla aidiyet bağı kuran bir proje olarak ele alınmış. Kulelerin tabanı kesintisiz ana cadde ile hizalanmış ve iki adet rezidans kulesinin yerleşimiyle kentle kurulan görsel bağ zenginleştirilmiş. Aynı zamanda kulelerin arasında kalan alan da, ortak kullanıma açık ve canlı bir atmosfer sunan yarı özel bir alan olarak değerlendirilmiş.
SALON tasarımı Mekanist Towers’ın çağdaş ve etkili kütlesel zenginliğiyle meydana gelen yüzeyler, atmosfer unsurlarından yola çıkılarak tasarlanmış ve dev bloklar, hakim rüzgar ve yağmur etkisi ön planda tutularak eğimli yüzeyler şeklinde kurgulanmış. Projenin kütlesel bütünü, bir buz hacminin belirli etkilerle suya dönüşüp, havaya karışması ve ardından zerrecikler halinde tekrar atmosfere dönme sürecinden ilham alınarak geliştirilmiş. Bunun bir getirisi olarak da, projede kurgulanan pencereler, gölgeleme elemanları, perde duvar gibi cephe unsurları, bir yüzeyden veya hacimsel bir kütleden ziyade ‘zerre’ kavramıyla ele alınmış.
Alper Derinboğaz, ‘buz’ metaforunun ‘zerre’ kavramına dönüşümü sürecinin projenin biçimsel yansımasına ve spesifik detaylarına çok güçlü bir etkisi olduğunu, aynı zamanda projenin lokasyonuyla kurduğu sosyal bağın da zenginliğiyle, Mekanist Towers’ın kente değer katan bir proje olmasını beklediklerini vurguluyor.
Kentle Bağ Kuran Ofis: Office Central
Salon tasarımı Office Central, kentle kurduğu bağla ön plana çıkan ve masterplan ölçeğinde ele alınarak, kamusal ölçekte nitelikli öneriler üreten bir proje olarak ele alınmış ve ofis, konut, otel, ticaret birimleri ve bir kültür merkezi gibi fonksiyonlara uygun şekilde tasarlanmış. Proje, yüksek yoğunluklu iş ve ticaret bölgeleri için, ‘merkez’ ve ‘sokak’ kavramlarını bir arada barındırarak, benzer nitelikteki yapı tasarımına güncel bir yaklaşım getirme stratejisiyle geliştirilmiş. Office Central, yer alacağı bölgenin gelişim şeması çerçevesinde, kamusal ve özel alanların sağlıklı birlikteliğini teşvik eden, yatırımlar arasında kamusal alan stratejilerinin de etkili bir şekilde yer almasını sağlayan bir kompleks olarak ele alınmış. Kentsel bağlamlar ön planda tutularak, benzer ölçekteki ve fonksiyondaki projelerin aksine dışa dönük bir yerleşim şemasıyla kurgulanan Office Central’in, çevresindeki ana ulaşım yollarını da kompleks içerisine alıp merkezden dağıtması önerisiyle, kent ile yapı arasındaki bağ sağlamlaştırılmış. Yapının yüksekliği, çevresindeki yapı yüksekliklerinden referansla belirlenmiş ve manzarayla, güneşlenme özellikleri dikkate alınarak yönlenmelere karar verilmiş. Kent siluetinde etkili bir yere sahip olması beklenen, tasarımında yere özgü bağlamların ve çağdaş anlayışların belirleyici olduğu Office Central, yeşil alan, meydan ve sokakların kamusal kullanımını maksimize eden bir model önerisi olmuş.
Çağdaş Bir Sağlık Yapısı: Ataköy Healthcare
Salon tasarımı Ataköy Healthcare, İstanbul Ataköy’de yoğunluklu yerleşim birimleri arasında bulunan ve otobanın hemen yanındaki, 28.000 metrekarelik bir alan için tasarlanmış. Projenin bu ‘arada’ konumu, kütle tasarımını da şekillendiren önemli bir unsur olarak ele alınmış ve kütlede oluşturulan yönlenmeler, cephe kurgusuyla desteklenmiş. Ataköy Healthcare’in otobana bakan cephesi, Memorial Health Group’un kurumsal kimliğinin bir parçası olan yüksek teknolojiyi yansıtacak şekilde kurgulanmış ve iklim özellikleri ve yoğun trafik de göz önüne alınarak çift duvarlı olarak tasarlanmış. Avluya ve yerleşim alanına bakan cepheler de daha açık ve yeşil bir görünümde tasarlanarak, ana girişe yaklaşan kullanıcılar için sıcak bir atmosfer oluşturulmuş. Projenin S biçimindeki kütlesi aynı zamanda otobana bariyer olabilecek şekilde değerlendirilmiş ve ses geçirgenliği dengelenmeye çabalanmış.
Salon tasarımı Ataköy Healthcare, oldukça hareketli çevresinin dinamik yapısını kütle kurgusuna aktaran ve bu kurguyu, kullanıcıların toplanma, dinlenme, yönlenme konusunda destek olacak bir biçimde sergileyen, çağdaş görünümüyle çevresinde dikkat çekecek nitelikli bir sağlık yapısı olma özelliği taşıyor.