Pandemiyle birlikte sosyal yaşam kısıtlanınca, hepimiz ekranların önüne sıralandık. Kimimiz dijital platformlardan film izlemeyi tercih ederken büyük çoğunluğumuz televizyonların dizilerini merak ve heyecanla bekliyor. Tematik kanalların haricinde bütün televizyon kanallarının hemen hepsinde bir dizi bütün bir akşamı dolduruyor. Prime-time dediğimiz herkesin ailecek ekran karşısına geçtiği saat 20:00 ile 23:30 arasında bir diziye kilitleniyoruz.
Zamanı değerlendirmek gerek…
Sinema filmleri Yeşilçam’da 14-15 günde çekilirdi ve izleyici, yalapşap çekilmiş, özen gösterilmemiş diye eleştirirdi. Bir filmin uzunluğu ortalama 90 dakika civarında… Bugün televizyon kanallarında gösterilen dizilerin bir bölümünün uzunluğu 130-140 dakikayı buluyor ve bir hafta içinde çekilip montajlanıp izleyiciye sunuluyor.
İlk birkaç bölüm, izleyicinin ilgisini çekmesi amacıyla özenle çekilse de, her hafta için bu kadar uzun filmi yetiştirmek mümkün olmuyor. Senaristler yazmaya yetişemiyor, yönetmenler mizansen araştıramıyor, kamera yeri bulamıyor, oyuncularsa giderek kendini tekrar ediyor ister istemez. Kamera arkası çalışanlarıysa, tatil bile bilmeden bir sonraki setin hazırlığını yapmak zorunda kalıyor. Bu, birbiri ardına iş kazaları doğuruyor.
Kaza değil cinayet
Adını diziye veren bir karakter, doktorlar izin vermeyince ekipten ayrıldı; başrol oyuncusu yorgun düşmüş, vücudu kaldıramamış o kadar yükü… Küçük bir ipucu vereyim mi: Merak ve heyecanla izlediğiniz bir dizideki karakter ölüyorsa veya yurtdışına tatile, okula vb. gidiyorsa, bilin ki o oyuncuyla bir sorun çıkmış ve setten uzaklaştırılmıştır (tabii, hep böyle olmuyor, ama ağırlıkla böyle olduğunu magazin haberlerinde okuyorsunuz/izliyorsunuzdur).
Covid-19 ile birlikte kısıtlanan sosyal yaşam bizi televizyonların önüne bağladıysa da, artık itirazlar yükselmeye başladı. Televizyon kanallarıyla birkaç yapımcı dışında kimse uzun dizi istemiyor. Birincisi; birkaç bölüm sonra olaylar takip edilemeyecek denli karışıyor, başrol oyuncularının karakteri bile değişiyor. Çünkü senaristler seyir süresindeki kadar hızla yeni konular bulup yazamıyor, yönetmenler çekemiyor, oyuncular karaktere bürünemiyor, montajlar yetiştirilemiyor.
Peki, diziler neden uzun?
RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu), izleyicinin de haklarını gözeterek reklam sürelerini kısıtladı. Gerek kanalların gerekse dizi yapımcılarının tek kazancı gelen reklamlar olunca; kısıtlı süredeki reklam gelirleriyle hem başa çıkamadılar hem de rekabeti sürdüremediler. Bir saat içinde tanınan reklam hakkı 12 dakika. Yapım maliyeti çok yüksek. Dolayısıyla da ikinci saate geçilmeli ki, ikinci bir reklam kuşağı olsun ve maliyet karşılansın. Burada kanalların ve yapımcıların göz ardı ettiği konu dizilerin kalitesi. Kaliteden ödün verilmesi, sarkan dizilerin beğenilmemesi, birçok set emekçisinin işsiz kalması demek. Bir de, bir dönem ihraç edildiği ülkelerde beğeniyle izlenen dizilerin artık tercih edilmemesi… yani iki ucu kirli değnek.
Ne yapılmalı?
Senaristler Birliği tarafından başlatılan ve kamuoyundan destek bulan “Yerli Dizi Yersiz Uzun” kampanyasına görsel işitsel alanda değer üreten herkes gibi sinema meslek örgütleriyle sendikalar da katıldı. Ancak siyasal ve ekonomik sorunlar, bu kampanyayı gündemden düşürdü.
Bu kitapta da okuyacağınız gibi sadece yapımcılar (o da hepsi değil, aralarında onların da duyarlı olanlar var) ve kanallar dizilerin uzunluğundan yakınmıyor. Diğerleri sadece yetiştirmek için gece gündüz çalıştıklarından, sosyal yaşam imkanı kalmadığından, kendilerini geliştiremediklerinden yakınıyor.
Bir dönem, sinema meslek birliklerinin oluşturduğu “Sinema Güç Birliği”nin yeniden aktifleşmesi ve Kültür Bakanlığı ile ilgili tüm resmi kurumların da devreye girmesiyle bir çözüm yolu bulunabilir. Merak ve heyecanla beklediğimiz, keyifle izlediğimiz diziler için başka çare gözükmüyor.
Yerli Dizi Yersiz Uzun, Türkiye’de Televizyon Dizileri
Korkut Akın
İnceleme
Klaros Yayınları
Ocak 2021, 201 s.
teşekkür ediyorum sevgili
sen olmasaydın ne ben olurdum ne de kitap…